3 Aralık 2013 Salı

Roman Olmak Yürek İster

Türkiye’de Roman olmak yürek ister çünkü en pis hırsızlıkları Romanlara yüklerler. Sefaletin ve yoksulluğun içersinde bir göz odada 8 nüfusla yaşam savaşı vermekte yürek ister. Kapısı naylondan, camı plastikten, tavanı tenekeden olan evlerde yaşamak her babayiğidin harcı değildir. Bu gibi yerlerde; susuz, elektriksiz, mutfaksız hatta tuvaleti bile bulunmayan tek göz odalı evlerde yaşamak ve bu gibi bir yaşam tarzının içersinde olan, hiçbir sosyal güvencesi bulunmayan, her gittiği yerlerde horlanan “esmer vatandaşlar” olarak tabir edilen insanlardan Türkiye’ye ne gibi faydası olacak insanlar yetişebilir?


Haklı olduğu halde sadece Çingene olduğu için karakollarda haksızlığa uğrayan suçsuz olduğu halde suçlu zanlı gibi gösterilen sadece yaşantısı değişik olan Çingene Halkı Son 5 yıllık dönemde alanlarda “ Bırakın, artık yaşamak istemiyorum” diye haykıran insanların çığlık seline artık Romanların “evlerimizi yıkmayın” çığlıkları karışmaktadır. Bu çığlıklara duyarsız kalan hatta yıkılan evlerin yerlerinden çıkar sağlamaya çalışan topluluklar var. Hatta yıkımları Türkiye’nin kurtuluşu olarak görenler var. Çünkü suçlu bulunmuştur. Türkiye’yi en çok meşgul eden kişilerin Romanlar olduğuna karar verenler kurtuluşu yıkımlarla bu insanları sokağa atmakta bulmuş adeta IRKçı bir tutum içersine girmişlerdir. Roman Halkını dinsizler grubu içersine sokarak ; laik olan, demokrat olan Roman Halkının evlerini yıkarak sokaklarda yatmaları en çok bazı çıkarcı çevrelerin işine gelmektedir. Çünkü yıkılan yerler Türkiye’nin İstanbul’un en gözde semtleri içersine girdiğinden buralarda kendilerine ve yandaşlarına çıkar sağlamak için milyonlarca derme çatma gecekonduda yaşam savaşı veren insanların topraklarını ellerinden almak için sözde kentsel dönüşüm projesi altında gariban insanların evlerini elinden para ya da zorbalıkla alınarak binlerce insan evsiz ve barksız bırakılmıştır. Aslında kentsel dönüşüm projesi AB’nin Türkiye’ye önerisidir. Büyük şehirlerde yaşayan gecekondu sahiplerinin yerleri, imkanı olmadığından dolayı “sen bunları olduğu yerde düzenle insanların yaşam biçimini ayarla” denmiştir. Bu gibi gecekondu halkına maddi yardımlar yapılarak evleri olduğu yerde kendi yaşam biçimine göre ayarla dense de yönetimler bunu bir ırkçı tavırla buraları yıkarak, bazı yandaşlarına peşkeş çekerek, binalar ve daireler yaptırarak evlerini yıktığı gecekondu sahipleri de borçlandırılarak insanları tamamen borç batağına sokup fakir halkı adeta robotlaştırıp köleleştirme aşamasına sokmak istemektedir.
Yeşiller Partisi’nden bir grup aynen böyle konuşmuştur. Bizler her ülkede olduğu gibi kentsel dönüşüm projesini bu şekilde anlattık fakat her ülkede olduğu gibi Türkiye’de de olduğu gibi Çingene halkına karşı saldırı başlatılmıştır. Belli yıllar evvel kırsal olan bölgeler kapitalistlerin iştahlarını kabartmıştır. İktidarlar kendine fayda sağlamayacak onların dilinde varoşlar olarak bilinen yoksul kesimi hiçe saymış sadece belli başlı emperyalist ülkelerin elinde oyuncak olmuştur. Kendi içersindeki sorunlarla uğraşmaya çalışan parti yöneticileri her türlü suçu yoksul insanlara atarak daha da mağdur ve sefil bir hayatın içersine iterek kendilerini temize çıkarma çalışmaları içersindedir. Güneydoğu illerinde sel felaketi ve çığ düşmesi sonucu milyonlarca insanımız mağdur durumdayken Kızılay bu insanlara yardım elini ne kadar uzatmıştır? Laik , demokratik ve Atatürk ilke ve inkılaplarına saygılı olan ve Atatürkçü çizgiden taviz vermeyen Çingene Halkı bu topraklar üzerinde her zaman Türkiye’nin özgürlükler ülkesi olduğunu her fırsatta anlatmıştır. Bizler bu ülkede hür doğduk. Bizler doğarken laik doğduk kırmızı beyaz bayrağımıza her zaman sahip çıktık. Bazı aşırı dinci guruplar dış mihrakları harekete geçirerek Türkiye’nin bölünmezliğine gölge düşürmeye çalışmaktadır.

Türkiye laik olduğu gibi Müslüman bir ülkedir. Herkes dinin gerektirdiği şekilde ibadetini yapabilir. Fakat bazı molla hareketleri hala Türkiye’yi karanlık bir ortama sokmaya kardeşi kardeşe kırdırmaya çalışmaktadır. Bizler doğusuyla batısıyla Kürdü ile Çingenesiyle Türküyle Lazıyla Çerkez’iyle bu ülkede kansız ve kavgasız bir yaşam istiyoruz. Bu dinci, bu Alevi, bu Kürt ayrımı olmasın, insanlar kardeştir bu vatan hepimizin. Hepimizin bu topraklar üzerinde kardeş kanı akıtmadan huzurlu yaşamak hakkıdır ve kardeşçe yaşamak istiyoruz. Bazı çıkarcı kişiler insanların arasına girerek, kardeş kavgalarını körükleyerek kendilerine çıkar sağlamak ya da oy potansiyellerini artırmak amacıyla kardeşi kardeşe kırdırma savaşındadır.

Roman Halkı kendisinin Türkiye’nin en özgür yaşayan millet olduğunun farkındadır.
Ne yazık ki deminde söylediğim gibi yıkıcı bir zihniyet ve kinle saldıran bazı bürokratlar yüzünden Romanlar özgürlüğün bittiğine, sefaletin artık kendilerine geldiğini anlamışlardır.
Sadece Roman mahallelerinin evlerini, yerlerini elinden almak için kollarını sıvamışlar ve insanları sefaletin yoksulluğun içine atmışlardır. “Türkiye’de göçü önleyeceğiz, İstanbul’da göçü azaltacağız “diyerek 100 yıllardan beri oturan, sesi dahi çıkmayan insanların evlerini yıkıp- göçebeliği başlatmışlardır. Her zaman eskiye rağbet politikası yüzünden, Türkiye’mize ileriye dönük bir proje üretmektense 50 yıl geri atmışlardır.

En kolay olan yol yık yok et gitsinler politikası güdenler üç beş kuruş vererek insanların doğup büyüdüğü, dört hatta beş nesil aynı semtte yaşayan insanların evleriyle birlikte anılarını da yıkmışlardır. Yıkılan evler değil kaybedilen yıkılan anılardır. Geldikleri günden bu güne kadar yapılan icraatlar halka hiç hizmet götürmemiş, yoksulun seyyar satıcının elinden tezgahlar alınarak bu insanları birer suç makinesi haline dönüştürmüştür. Seyyar esnaflık yapan yoksul kesimin, evine 2 ekmek götürmek için sabahın köründe yollara düşen esnafın karşısına zabıta dikilmiş ve satacağı malzemelere hatta ekmek kazandığı el arabasının alınmasıyla bu insanlar hüsrana uğramıştır. Artık onun için yapacak tek şey kalmıştır; evine ekmek çocuklarına aş götürebilmek için, ya hırsızlık ya da uyuşturucu satışı yapacaktır. Karnını doyurmak için bu iki yolu seçecektir ve nitekim de böyle olmuştur. Bu yanlış politika yüzünden suç makineleri haline dönüştürülen yoksul kesim kendisine hiç bir iş imkanı tanınmadan ekmek teknelerinin zabıta tarafından toplanılmasının sonucu yoksulluk ve açlık durumuyla kalıvermiştir. Bu politika – iş vermeden tezgahı kapat ev vermeden evini yık işte- Türkiye’de uyuşturucu, kadın ticareti ve gaspın yolunu açan iki yanlış davranıştır. El arabasıyla kağıt ve plastik toplayarak geçinmeye çalışan işsizler ordusunun elinden arabalarını alıp kağıt depolarını kapatarak bu insanları fuhuşa, uyuşturucu satışına ve hırsızlığa teşvik etmektir. Günlük kazancı sadece boğaz tokluğuna olan, kağıt ve plastik toplayarak evine ekmek götürmeye çalışan ve İstanbul’da iki milyona yakın olan işsizler ordusu bu yasaklar karşısında birer suç makinesi haline dönüştürüleceklerdir. Çünkü en son yaptığı ekmek kazanmak için çöpleri karıştıran bu insanlara yasaklar geldiğinde sonuç hiçte iyi olmayacaktır.
Başımızdakiler bu gibi insanlarla uğraşmak yerine tırlar dolusu uyuşturucuyu Türkiye’ye sokan, 7 yaşından yetmiş yaşına kadar insanları uyuşturucu batağına iten kodamanlarla uğraşsın çocuklarımızın karnı tok oldu mu satıcılık yapmaz, karılarımızın karnı doyarsa fuhuş yapmaz, bizlerde evimize iki ekmek götürürsek gasp ve hırsızlık olmaz. Gönül ister ki herkes bu yaraya el bassın, bazı halk pazarları kurarak seyyar satıcı olanlara imkan tanısın. İnsanların evlerini yıkacağı yerde onararak o insanları mutlu etsin küçük esnafa yer gösterilsin eskici pazarları kurulsun. Herkes evine ekmeğini götürürse Türkiye’de huzur olur, mal ve can kaybı en asgari düzeye düşer

Göçü Önlemek

Göçü önlemek amacıyla yıllardan beri aynı mekanlarda oturan tapu ya da tapu tahsis belgeleri bulunan gecekondu sahiplerinin yerleri kentsel dönüşüm projesi adı altında varoş ve Roman Mahallerini yıkılmış. Bu vatandaşlara standart dışı muamele sergilenmiş ve bu insanları göçebeliğe itmek politikası sergilenmiştir. Gelen her yeni hükümet tarafından gecekondu affı ve imar çalışmaları yapılmasına karşılık bunlar hiçe sayılarak nefret ve kinle bazı alanlar rant için kamulaştırılmış ve büyük şirketlere, holdinglere çıkar için peşkeş çekilmiştir. Son kentsel dönüşüm projesi artık kuyrukçuların ve yağcıların, çıkarcıların rantsal dönüşüm projesine dönüşmüştür. Sadece ve sadece Roman Halkının yaşadığı, eskiden kırsal alan olan yerler, yıllar sonra merkezi yere dönüşünce, bu yerler bazı çıkarcıların yandaşlarına peşkeş çekilmiş insanlar yasadışı yollardan evlerinden semtlerinden sürülmektedir. Bundan Türkiye Cumhuriyetini yıllarca yönetmiş olan devlet büyüklerimizin göçebeliği önlemek için Romanlar için çok güzel örnekler sergileyerek bu zamana kadar gelinmiş Roman milletine yerler verilmiş tapu yada tapu tahsis belgeleri verilerek bu göçebeliği önlemeye çalışmışlardır ve sonuçta göçebeliğe alışık, yerleşik olmaya yabancı olan Romanlar sonuçta yerleşik olmaya ikna edilmiştir. Şimdiki dönemde de Romanları tekrar yüz yıl geri getirecek bir göçebelik projesi başlatılmış, zoraki Roman göçebeliği gündeme gelmiştir.

Göçebeliğin Zararları

Ankara’dan İstanbul’a, Bursa’dan Mersin’e, Edirne’den İzmir’e kadar uzanan Roman milleti sonuçta zoraki göçebeliğe zorlanmakta. Bu da Türkiye’ye ne getirir ya da ne gibi bir zarar getirir? Sadece ve sadece kendine has geleneği olan Roman milletinin göçebeliği Türkiye’ye yarar değil zarar getirir. Zoraki evi yıkılan, sokaklara itelenen zaten cahil olan okuma yazma oranının yüzde 8 olduğu Roman insanı kendilerini sokaklara atılmış, evinden, yurdundan koparılmış hisseden ve hayatı çadırlarda geçen halktan her türlü zarar gelebilir çünkü yıllar sonra yeni yetişen nesil kendi ülkesinden dışlandığı için kendini haklı görüp kinle büyüyecektir. Çadırlarda yaşayacağı içinde okula gitme durumu olmayıp zaten cahil olan halk kitlesi büyük cahilliğe mahkum olacak. Cahil insan tehlikelidir demek istiyorum. Cahil insana bir de kin ve nefret bulaşırsa tehlike geliyorum diyor. Peki Türkiye’nin Romanları göçe zorlamasının sebeplerinden birisi Romanların laik ve Atatürkçü oldukları mıdır yoksa bir nevi kin mi ya da başka sebepler mi var? Eğer ki suçlu olarak Roman mahalleleri gösteriliyorsa demek ki Devlet gerekli yardımları okuma yazma seferberliğini bu fakir insanlara götürmemiş demektir. Yık git politikası kurtuluş mu? Bence değil, çünkü yıllardan beri yaşadıkları doğdukları yerleri terk etmek hiç de kolay değil. İnsan kendi vatanından rengi, dini ve dili için kovalanamaz.

Ne Yapılabilir?

Bazı yerel yönetimler iktidar koltuğuna oturur oturmaz kendilerini kral yada sultan hissettiler. Halkın da, koyun misali tüylerini yolmaya çalıştılar. Aslında bunun bir çıkış yolu vardı. Bunlar bazı mahalle sorumlularıyla sivil toplum örgütleriyle toplantılar yaparak, bu gibi mahalleleri yeni yapılandırmak için kolları sıvayabilirlerdi. Bazı yerler Devletimize yarayabilir, buraları düzenleyip halka açabilir. Binlerce insanın çocukların yaşadığı semtler başka bir semtte ya da olduğu yerde yapma düzenleme çalışmaları yapılabilirdi. Avrupa Birliği, yardım fonundan böyle projelere sıcak bakıyor. Yeni düzenli ve tertemiz Türkiye’ye yakışır Roman mahalleri kurulabilir. Mahallelerde temsilciler böyle projelerle Belediyelere başvurmuş fakat hiç de iyi olmayan laflar işitmişlerdir. Sadece ırkçı bir tutum içerisinde olan bazı yerel yönetim belediye başkanları, temsilcileri alaya alarak; “ Bizler kentsel dönüşüm projesi adı altında yıkımlar yapıyoruz bu parayı alın, almasanız Büyükşehir Belediyesi Çevik Kuvvet kullanarak yıkar “ diyerek, halkı korkutarak evlerini ellerinden alıp göçebeliğe geçişe olanak tanımışlardır. Aslında bizlere polis ve devlet korkusu vererek evlerimizi yıkanlar – Bizler Asla Türk polisine ve Silahlı kuvvetlere yanlış gözle bakmadık- bizler Türk halkının sağduyusuna güveniyoruz. Bizler terörist değiliz sadece barındığımız evlerimizi sokakta kalmamak için savunuyoruz. Bizleri Türk polisiyle, askeriyle karşı karşıya getirenler utansın. Terörle mücadele için kurulan Çevik Kuvvet bizlerin yaşadığı 4 briketi terörist gibi görmesin. O 4 briketin arkasında 7-8 nüfus çocuklarıyla yaşıyoruz. Namusumuzu, vatanımızı emanet ettiğimiz polisimize askerimize sesleniyoruz. Evlerimizi yıkıp bizleri sokağa atmak isteyen bazı çıkarcı çevrelerin bizleri karşı karşıya getirme çalışmaları sonuç vermeyecektir. Sadece yaşadığımız o tatsız olaydan sonra polisimizle karşı karşıya gelmemek için sokaklarda ufacık bebeklerle çadırlarda ya da kiralarda sürünmek bahasına evlerimizi belediyeye sattık. Yahya Kemal mahallesinde dönen dolaplar zamanı gelince ortaya çıkacaktır

Belediye Başkanımız “ Burası yeşil alan tek bir briket dahi komaya hakkınız yok “
Demiştir, belgeler elimizde. “ Peki burası yeşil alandı da tapu tahsis belgesi niye verdiniz? Yol, su, elektrik ve telefon neden verdiniz?” dediğimizde,” Tamam zamanında yanlışlık yapılmıştır.
Burası yeşil alan yeşil alanları imara açmak vatana ihanettir” demiştir.
“Peki bu insanları yıktıktan sonra buraya ne yapmayı düşünüyorsunuz?” diye sorunca “Burayı spor tesisi yapacağız.” Demiştir. “ Peki imara açmayacak mısınız, bu vatana ihanet değil mi? “diye sorduğumuzda ise cevap alamadık. Bu sadece kişisel bir kindir, ırkçı bir tutumdur. Burada resmen kinini kusmuştur yüzlerce insanı sokaklara dökmüştür. Sadece seçimlerde kendini desteklemeyen Roman Halkının evleri yok pahasına ellerinden alınmaktadır. Ellerinde hiçbir yıkım tebligatı olmayan, sadece kendilerinin şekilsizce çizdiği haritayla bu semtin Roman kesimini futbolu yöneten bir meclis üyesine peşkeş çekmişlerdir. Kirli emellerine içimizden birini de alet ederek ve başka semtte oturan hatta hiçte mahallemize bile gelmeyen kişilere 2 ya da 3 milyar gibi paralar vererek, insanlara “ Bu paraları biz veriyoruz. Büyükşehir yıkarsa vermez” korkusu vererek evleri satın almıştır. Fakat buraları acaba gerçekten devlet mi satın alıyor yoksa arkasında ne gibi bir kuvvet var? Bazı büyüklerimizden hangi ev sahiplerine, hangi kiracılara ne gibi paralar veriliyor? Bunları kim veriyor? Bunun arkasında ne var? Ne çıkacak? Araştırılırsa görülür. Şu adam evine kaç para aldı? Bilmem kim gecekondusuna kaç para aldı? Acaba her oğlu için de 2 yada 3 milyar aldı mı? Bizler aldığını biliyoruz. Neden verildi bu insanlara bu paralar? Muhtarlıkta başka mahallelerde oturan, başka sokaklarda ikamet edenleri bizim sokağımızda oturuyor gösteren adam kaç para aldı? Bu insanların her korkutarak kandırdığı insandan cebine kaç para girdi ?

Şayet mahallemizde yıkım olursa diye Başkan’a 1 yıl evvel burada ikamet edenlerin listesini yazıp vermiştim. Kendisi istemişti. Bu evraklar örtbas edilip hiç kaydı olmayan kişilere milyarlar veriliyor. Bu para nerden geliyor? Merak ediyorum. Ben Roman Halkının temsilcisi ve çeribaşısıyım. Belediyeden talebim vardı. 3 dönüm imara açık bir arazi talep ettim. Bilgi Üniversitesi Avrupa Birliği temsilcileri de vardı. Eğer bu arsa talebimiz olsaydı bizler de Romanların mahallesini Avrupa Birliğiyle birlikte 2’şer katlı yapacaktık. Böyle bir projeyle Başkan’a başvurduk.

Aldığımız cevap olumsuz oldu. “Yer yok” dedi ve içimizden birini para gücüyle kandırıp herkesi korkutarak evlerini ellerinden aldılar. Bu adam ajan olarak insanların evlerine gidip “ Satın yoksa evlerinizi Büyükşehir ve Çevik Kuvvet gelip yıkacak. Para da alamazsınız” diyerek korkutuyor. Tabi ki biz Türkiye’nin hukuk devleti olduğunu biliyoruz. Türkiye laiktir demokrasinin olduğu bir ülkedir. Fakat bizlere hiçbir tebligat gelmedi. Sadece ırkçı bir tutumla bizlere saldırdılar. Burada hukuk devletine hakaret edilmiştir. Ne meclis kararı ne de mahkeme kararı yokken üzerimize kendi polisimizi saldırtarak barındığımız evlerimizi yıkmak istemişlerdir. Peki Çevik Kuvvetin komutanları, amirler yıkıma giderken “ Şu yıkım kararını göreyim” demiyorlar mı? “Tebligat var mı yok mu” diye sormuyorlar mı? Demek ki sormuyorlar. Çevik Kuvveti idare edenler “ Biz nereye gidiyoruz durup dururken ne biçim yıkım bu?” demiyorlar mı? Belediyeyi anladık hadi çıkarı var buraları birilerine seçim yatırımı olarak peşkeş çekecekler peki Çevik Kuvveti nasıl ikna edebiliyorlar? Onu anlamış değilim. Bizler yoksul kesim, yıkımlara karşıyız. Çünkü gidecek yerimiz yok. Bizler vatanın bölünmez bütün olduğunu her zaman savunduk. Biz vatan istemiyoruz. Bizim TC’miz var. Bizler renkli renkli bayrak da istemiyoruz bizim Ay yıldızlı bayrağımız var. Bizler insanca yaşayacağımız 2’şer katlı ya da tek katlı evler istiyoruz. Sayın Çevik Kuvvet müdürleri bizler bu ülkenin insanlarıyız. İyimiz de var kötümüz de ama ülkemize saygısızlığımız olmaz. Bizler ulu önder Atatürk’ün bıraktığı yerden laikliğe gelecek an acı darbelere karşı göğsümüzü siper ederiz. Çünkü bizler Romanız Türkiyeli Romanlar. Lütfen yoksul insanların tezgahlarına dokunmayın garibanların evlerini yıkarken o insanların milletine karşı beslediği sevgiye saygılı olun,sizlere vatanı namusunu emanet edenleri haksız yere dövmeyin

Bizler Türkiye’de yaşayan, bayrağına Türk Halkına ve Atatürk ilkelerine bağlı yaşayan, ordusunu seven bir milletiz. Bu vatanı her karışına canımızı verecek kadar seviyoruz. Fakat asırlardan beri Türkiye’de yaşayan, huzur bulan özgürlük sembolü olan Romanlara karşı bir yıkım söz konusu. Bu mahalle 500 nüfuslu 20 tapu tahsis belgeli ev var. Belediyemiz bizlere fiyat biçti 500 milyar 3-4 dönüm arazi üzerine kurulu olan Roman mahallesinde nüfus başı değerimiz 1 milyar. Değerimiz biçilmiş. Bizler başka vatanın insanları değil bu toprakların bağrında barınan, Atasını seven, bayrağını göklere yücelten, bu vatana asker gönderen, şu görünen barakalarda Şırnak’ta şehit vermiş bir aileyiz. Sosyal hiçbir güvencemiz yok. Bizler kağıt ve hurda toplayarak geçimimizi sağlıyoruz. Günlük 15-20 milyon kazanıp çocuklarımızı okutmaya çalışıyor yine de Allah’ımıza şükredip yaşamaya çalışıyoruz. Bize bu kin niye?. Eğer ki bu yer devletimize yarıyorsa bizlere başka yerde insanca yaşayacağımız tek ya da ikişer katlı evler yapabilirler. İnsanların bir başka yere naklini yapabilirler. Fakat sadece “alın paranızı gidin” diyorlar Hatta İstanbul’dan uzaklara diyebiliyorlar. Bazı kişiler de “evlerinizi para karşılığı vermezseniz zorla yıkar para da vermeyiz” diyorlar.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder