3 Aralık 2013 Salı

Bizi Dilenciliğe Kim Alıştırıyor

18/11/2010

Gelin şu dilencilik meselesine yakından bakalım. Yoksulluktan beli kırılan ve orta direk diye tabir edilen kesime yakıştırılan "dilenci" ismini ele alalım. Acaba ülkemde dilenciliğe bu insanları kim teşvik ediyor? Kurban Bayramları'nda parası, işi olup da kurban kesen; kestiği hayvanların etini de yoksullara, gerçekten ihtiyacı olanlara dağıtan kaç kişi var?


Evinde aylardan beri et yüzü görmeyen kişiler için "Bunlara kurban verilmez." şeklinde konuşan insanlara rastlıyoruz. İnsanlar da daha bayramın birinci günü bir parça et toplamak için kesim yerlerine koşuyorlar. Horlanıyorlar, aşağılanıyorlar. Bu insanlara kestikleri kurbanlardan yüz gram et veren bazıları ise bunun karşılığında yüz kere laf söylüyorlar.

Bu insanları et dilenmeye kim alıştırmış olabilir sizce? Kendileri mi alışmışlar yoksa Allah adına kurbanını kesip fakir fukaraya dağıtacağını söyleyen kişiler mi? İnsanları bir lokma et için dilenci sınıfına sokanların hiç mi günahı yok? Bir lokma et vereceği insanlardan tam, dört dörtlük müslüman olmalarını bekleyen bu kişiler ne kadar sevap kazandıklarının, ne kadar günah işlediklerinin farkında mı?

Kesilen kurban bir adaktır. Fakirlere dağıtılması için kesilen adak kurban; yoksul kişilere dil, din veya mezhep ayrımına göre dağıtılırsa o adak ne kadar kabul olur? Ülkemizdeki müslümanlar malı mülkü varsa ve kurban kesebiliyorsa; semtinde yaşayan çok yoksul bir kişi başka bir dine mensup dahi olsa, dininden dolayı onu ayırmaksızın kestikleri kurbanların etlerinden o yoksul insana vermeliler. Hatta ayrı dinden olan o kişiye daha çok yardım yapılmalı. Müslümanlık bunu gerektirir. Biz büyüklerimizden bunu böyle gördük. O evinde aç yatarken karnını doyurup balkondan ona bakıp geyirirsen bu yaptığın en büyük günahtır.

Kesilen bunca hayvana karşı evine tek bir lokma et girmeyen Romanlar da var. "Sen camiye gelmiyorsun, sen içki içiyorsun." diyerek yoksul insanları kurban sevincinden mağrum edenlerin, "Çingenelere kurban eti vermek günahtır" diyenlerin olduğunu; kurban kesen insanlarımızdan duyuyoruz. Kapılarını çalan kimse olmayan bu yoksul insanlar da bir lokma et için, bayramın ilk gününden itibaren dilencilik yapmak zorunda bırakılıyorlar. Bazen kestiği hayvanın ayakları, işkembeleri gibi zaten çöpe atacağı parçalarını yoksullara layık gördüğü halde, üstüne bir de yoksullardan helallik isteyenlere, belli bazı günahlarını verdikleri et karşılığında yoksulların yüklenmesini isteyenlere rastlıyoruz. İşte dilencilik böyle başlıyor.

Yiyecek ekmeği olmayan insan dilenir, horlanır, aşağılanır. Ve bazı yazar takımı da bunları ballandıra ballandıra anlatır. Çingeneler dilencidir der. Geriye bizlere söylenecek tek bir söz kalıyor. "Ortalık karıştı, düzen bozuldu, Yetiş Ya Muhammed Yetiş Ya Ali."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder