3 Aralık 2013 Salı

Çile Otobüsü

28/02/2011

Koskocaman bir otobüs. Önünde kocaman bir yazı: Çile otobüsü. Tıkış tıkış doluşuyoruz. Koltuklar dolu. Ayakta kımıldayacak yer yok. Şoförümüz iri yarı geveze birisi. Bütün yolları bildiğini, bizleri en kestirme yoldan hedefe götüreceğini söylerken sırıtıyor. "İnşallah" diyoruz "Gördüğümüz gibi değildir". Şoför başlıyor otobüsünü meth etmeye. Altı ileri vites, sağlam diferansiyel, lastikler sıfır; ha bir de süper bir müzik sistemimiz var diyor. Ve teybe bir Roman havası yerleştiriyor. Şoför yola çıkınca insanlar susuyor. Kimsede konuşacak hal yok. Şoför otobüsü bir sağ şeride bir sol şeride sokuyor. Yalpalaya yalpalaya gidiyoruz.


Ne gezer şoför bey üzerine takımı giymiş, bir de kravat takmış ki sormayın. Sinek kaydı traş da olmuş dikiz aynazından milletin perişan haline gülüyor. Kolay mı şoför olmak, tek başına koltukta oturuyorsun. Araçtakiler ayakta. Birbirini eziyor. "İyiki şoför olmuşum. Yoksa ben de onlar gibi ayakta sürünecektim." diye geçiriyor içinden. Yol uzun bazen asfalt bazen toprak bazen de engebeli arazilerden geçiyoruz. Canı çıkan biziz ama şoför rahat. Muavini cırtlak sesiyle bağırıyor: "Çile otobüsünün dertli insanları, bu uzun yolda çay kahve şirkete ait." Araç sağa sola yalpalıyor insanlar perişan. Ama şoför habire koltuğunu meth ediyor. "Süspansiyonu" diyor, "Kendinden ayarlı." diyor, "Ceyran ısıtmalı." diyor. Arada sırada da koltuğunu okşuyor. Başını çevirmeden bağırıyor ayakta giden yolculara "Dostlar rahat mısınız?" diye. Herkes biliyor, "Yok" diyecekler, "Eziliyoruz." diyecekler, "Perişanız." diyecekler, fakat korkuyorlar. Ya şoför onlara kızıp da dağ başında indirip giderse! Korkudan hep bir ağızdan "Biz rahatız, hiç sorunumuz yok." diye bağırıyorlar.

Yürekleri öyle demiyor. "Hele bir sağ salim gelelim de yerimize, sana orda sorarız rahat mıyız değil miyiz diye." geçiyor içlerinden. Sıkı mı konuşsunlar şoförün yüzüne karşı. Hepsinin yüreğine sinmiş korku. Şoför ters adam. Çekiniyorlar. Bir tanesi yüreklice bağırıyor. "Yok şoför bey, böyle tıkış tıkış bindirilmez ki; Üst üste canımız çıktı." der demez, şoför arabayı durdurup kapıyı açıyor. "İn ulan aşağı bozgunculuk yapma" deyip, adamı dağ başında araçtan atıyor.

Bir süre sonra düz bir araziden geçiyorlar. Şoför şöyle bir freni kontrol ediyor. Bakıyor ki fren zayıf. "Boşver" diyor. "Bunun acil freni var." diye geçiriyor içinden . Düzlükten sonra yokuş aşağı bir yol geliyor önlerine. Yolcular başlıyor, "Şoför bey hızlı gidiyorsun." demeye. Ama şoför gülüyor, "Korkmayın ya; bunun takviye fren sistemi var." diyor. İnsanlar biraz rahatlıyor ama; araç hızla gidiyor şoför pişkin pişkin gülüyor; "Amma korktunuz ha; bakın fren düğmesi burada; ufak ufak bir dokunuşla otomatikman araç duracak." diyor. "İnsanlar hadi durdur yoksa iki kilometre ileride uçurum var." diye bağırıyorlar.

Şoför şöyle bir yan dönüyor biraz da havalı. "Teybe bir roman havası koyayım, biraz oynayın da düzelirsiniz" diyor. "Böyle bir ortamda oynanır mı?" diye bağırıyorlar kadınlar kızlar. Şoför hızla uçuruma giden aracın otomatik fren düğmesine dokunuyor. O da ne? Araç durmuyor daha da hızlanıyor. Bu sefer düğmeye yumruk atıyor, tekme vuruyor. Allah allah araç son sürat uçuruma doğru hızlanıyor. O anda fren düğmesinin ışığı yanıyor. Ve anons başlıyor. "Şoför bey şoför bey" diye başlıyor anlatmaya. "Bu fren tertibatına 2 km önce basılmalıydı ki şimdi devreye girsin. Geç kaldınız. Vedalaşabilirsiniz. Bütün yolculara Allah rahmet eylesin."

Son

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder