8 Ekim 2017 Pazar

Cemik Akmaca / Kovun Gitsin


Geçtiğimiz yıl kaybettiğimiz şair, yazar ve Kağıthane Yahya Kemal Romanları çeribaşısı Cemil Akmaca "Kovun Gitsin" başlıklı öyküsünde sıcak mevsimde çeşitli bölgelerde dolaşarak sepetçilik ve demircilik yapan, kışları da şehirdeki evlerinde yaşayan bir Roman kabilesinin güzel kızı Güllü'ye aşık olan Nevşehirli köylü Neco'nun hikayesini anlatıyor. Akmaca gerçek olaylarla kurgunun ustaca harmanlandığı öyküsünde  Yeşilçam'da sıkça kullanılan klişelere kendine özgü gerçekçi yaklaşımıyla meydan okuyor.
Güzel bir gündü. Tarlada çalışanlar kendi arazilerini ekmekle meşguldüler. “Buba” diye bağırdı Dilan, on yaşında bir kız. “Ne bağırıyon, ne oldu?” dedi babası. Kara bir adam, elleri nasırlı, ayağında yırtık bir mest. Bağrı açık bir köylü…  Dilan “Buba” dedi, “Çingeneler geliyor”.  Necati, kısaca Neco derlerdi ona, yüzündeki teri silip aşağıya baktı. “Neredeler göremedim?”. “Orda değil buba, bizim meraya geliyorlar”. Neco yerinden fırladı, “Meraya mı? Orada ne yapacaklar?”. “Ne bilem buba, dur hele gidip bakayım”.  Meraya doğru koştu Dilan. Onu koşarken gören öbür tarla sahipleri de peşinden gittiler.  Karşıdan on beş yirmi araba göründü. “Ula bunlarda kim ki Neco?”. “Çingenelermiş, bizim meraya doğru giderler”. Tarla sahipleri bir ağızdan, “Olmaz meraya çadır açtırmayız”. “Koş ula, git köye muhtara bildir”. Zayıf çelimsiz Şako koşarak muhtarlığa gitti. Neco, “Hele bir konuşak, belki geçip giderler”. 

Çingeneler yavaş yavaş meraya geldiler. En öndeki yaşlı adam eşeğin sırtına binmiş, salınarak geliyordu. Nece, “Hele bir durun. Nerden gelip nereye gidersiniz”.  Yaşlı eliyle kabileyi durdurdu. “Tanrı misafiriyiz, burası sulak bir yer bir hafta kalıp gideceğiz”. Neco, “Duydunuz mu bir hafta diyor. Bizim meramızda ancak bizim sığırlara, koyunlara yer var. Sizin atlarınız buraları yer bitirir”.  Adı Selim olan yaşlı Çingene gözleriyle merayı inceler. “Yok kardaş, baksana bu mera binlerce hayvana yeter”. Neco, “Olmaz” der, “Biz burada konaklamanızı istemeyiz”. Selim Ağa, “Öyleyse bize yol verin, geçip gidelim”. “Olmaz, meradan geçmenize de izin vermeyiz. Ta karşı tepeye gidin. Oradan geçip gidin”. Köylüler yavaş yavaş dolmaya başlar, muhtar atın sırtında gelir. “Durun hele nedir bu olay?”. Neco her şeyi anlatır. Muhtar, “Bakın tanrı misafiriyiz demişler. Bir hafta kalsınlar”. Neco, “Olmaz, bizim koyunlar nerede otlayacak, bunlar giderken tüm merayı batırırlar, her yer pislik dolar, kim temizleyecek”.  Selim Ağa aşağı iner. “Yok” der, “Madem istenmiyoruz geçelim dedik, arkadaş müsaade etmedi”. Muhtar, “Oldu mu Neco, sadece yol istemişler?”.  Birden arka sıradaki arabadan on yedi yaşında güzel bir roman kızı iner. Neco gözlerini ondan alamaz. Kendi kendine, “Yarabbi” der, “Bu ne güzellik”. Genç kız salınarak Selim Ağa’nın yanına gelir. “Ne oldu dede konaklamıyor muyuz?”. Selim Ağa, “Bu benim dünya güzeli torunum”. Neco, “Merhaba benim adım Neco, aslında kısaltılmışı…”. Herkes güler. Muhtar, “Ne dersin Neco? Bir hafta konaklasınlar mı?”.  Neco adı Güllü olan kıza bakar. Sanki önemsemiyormuş gibi, “Madem sen diyorsun, konaklasınlar ama giderken pislik istemem”. Selim Ağa, “Sağ ol Neco kardeş, toplanın şu yerde konaklayacağız”. 
Köylüler Neco’yla dalga geçerler. “Ula Neco”. “Muhtar dedi diye ha!”. Köylüler güler. Neco, “Öyle tabi muhtar üsteledi”. Köylüler yine güler. “Muhtar ha, Güllü olmasın”. Neco utanır. “Ayıptır kızın yanında”. Gülüşerek tarlalarına dönerler.  Akşamı Neco’nun aklından Güllü çıkmaz olur. Sabaha kadar hep Güllü’yü düşler. Neco aslında evli değildir. Ona baba diye seslenen de ağabeyinin kızı Dilan’dır. Amca demez, amcasına baba der.  Neco, “Bir yol olmalı, bizde Çingeneyle evlenilmez, zaten onlar da bizlere kız vermez bir hafta sonra çekip giderler, kızlarını bırakırlar mı?” diye diye sabaha kadar düşünür. Sabah erkenden çıkınını alıp tarlasına gelir. Gözü hep meradadır bir kere daha görsem diye düşünür yavaşça meraya doğru ilerler. Merada çadırlar açılmıştır. Dışarıda tek tük ateşler yanıyordur. Bir ağacın arkasına geçer, Güllü’nün çıkmasını beklemeye başlar. Bir saat sonra herkes çadırların önünde çalışmaya başlamıştır, kimi sepet örer, kimi maşa kürek yapar… Neco, kendi kendine “Hadi Güllü neredesin, bir kere daha göreyim seni” diye iç geçirir. Akşama kadar Güllü’yü göremez. Öylece evin yolunu tutar. Kahveden geçerken oradakiler “Neco bugün tarlada yoktun yemeklerin orada kalmış. Bizde kurt kuş yemesin diye yedik haberin ola”. “Afiyet olsun”. Muhtar, “Ya bu Neco’da bir şey var. Çok durgun”. İhtiyarlar gülerler, “Durgun değil, vurgun. Neco âşık oldu”. Hepsi dalgasındadır, Neco artık utancından kimseyle konuşamaz. Her sabah kalkar tarlaya gider, akşama kadar tarlayla uğraşır, yorgun argın evine döner. Kendisiyle alay edecekler diye kahveye gidemez. 
Böyle böyle günler geçer. Verdikleri süre dolmuştur. Çingeneler yaktıkları ateşlerin üzerlerini örtmüş, çöpleri toplayıp uzak bir yere bırakmıştır. Selim ağa, “Herkes hazırlansın bir hafta dedik, yarın bitiyor” diyerek kabilesi toplar.  Neco bu sırada kendi kendini yiyip duruyordur. “Neden bir hafta dedim sanki, bir ay deseydim! Bir ay deseydim ne olacaktı? Yine çekip gideceklerdi. Gidip dedesine açılsam, belki verir” diye kendini avutur. “Keşke babam anam sağ olsaydı, şimdi gider isterdik. Yok, yine de vermezlerdi”. 
Birden aklına bir fikir gelir. “Ya burada kimsem yok. Bir yeğenim var. Satarım tarlayı evi, ben de onlara katılırım”.  Koşarak kahveye gelir. “Muhtar” der, “Ben şehre taşınıyorum. Yerimi evimi kim isterse satacağım, haberiniz olsun”. Muhtar bıyıklarını bürür, “Ne istersin tarlayla evine?”.  Neco hiç düşünmemiştir. Satmaya bile yeni karar vermiştir zaten. “Senin at arabanı ver, bir de yüz liraya satarım”. Muhtar, “Oğlum dedirdin mi sadece evin yapar yüz lira… Sende bir hal var. Gel hele anlat”. Muhtar Neco’yu kolundan çekip muhtarlığa getirir. “Hele de bakalım”. Neco, “Yok şehre gideceğim. Amelelik ya da hamallık yaparım. Bıktım tarladan. Her gün aynı iş”.  Muhtar “Güllü olmasın buna sebep? Bana bak, doğru söyle”. Neco utanır, muhtara bakamaz bile. “Bak oğul, gençsin, kanın kaynar da onlar sana kız vermez. Hem biz de Çingene kızı almayız”. Neco utanarak “Yok şehre gideceğim. Yeğenim bana yemek yapar, elbisemi yıkar, başka kimsem de yok”.  Muhtar “Tamam öyleyse at araba senin, al sana altmış lira, şehirde bir iş tutarsın başka da param yok”. Neco muhtara sarılır ellerini öper. “Hemen eşyalarımı yükleyip giderim”. “Dur bu ne acele, hele bir zahmet bu kağıtları imzala, onlar daha gitmemiştir” deyip güler. Neco kağıtları imzalar. Muhtar on lira daha uzatır, bu da meradaki hakkın. Neco sevinir.  Sağ ol muhtar, bu iyiliğini hiç unutmayacağım”. “Hadi yolun açık olsun”.  
Neco Dilan’ı da alıp yola çıkar. Nevşehir o zamanlar şimdiki gibi değildir. Yollar yeni yapılmaktadır. Bazı yerlere Arnavut kaldırımı denilen taşlar döşenmiştir. Atın ayakları bu yollarda çok kaydığından Neco atı toprak yola sürer, at yavaş yavaş yol alır, amacı onları köyün çıkışında karşılamaktır. Dilan “Buba” der, “Şehre gidince okula gidecem mi?”. “Gidecen tabi”. Gözü hep arkadadır. “Ya bu tarafa gelmez de başka köye saparlarsa…”.  Dilan ikide birde “Buba” der, “Ayakkabı da alıcaz mı?”. “Alıcaz”. “Siyah önlük de alıcaz, beyaz yaka da”. “Yakası dantelli olsun, okula giderlerken kızlarda gördüm”.  Alırız”. “Buba, köye bir daha gelmeyecez mi?”. “Gelecez tabi bir sürü arkadaşımız var”. 
Uzaklarda Çingene arabaları görünür. “Oh” der Neco, “Oh be”. Dilan sorar, “Ne oldu?”, “Bak Çingeneler geliyor, biraz duralım şu ağaç iyi”.  Dilan, “Buba” der, “Ben acıktım”.  İyi ya hem dinleniriz hem de karnımızı doyururuz”. Çingene arabaları daha çok uzaktadır. “Bir ateş yakalım sen de hazırla bir şeyler”.  Yere bir çarşaf serer, çökelek, pişmiş yumurta, domates, taze soğan koyar. “Hadi buba, yemek hazır”. Ekmeği kırar beraberce yerler. 
Çingeneler ağır ağır geliyordur. “Buba yemeği yedik, atta dinlendi, gidek mi?”. “Hele dur biraz”.  Çingeneler yaklaşır. “Bunlar on beş yirmi arabaydı, dört tane kalmış, tüh ya o başka yere gittiyse…”. Dilan, “Kim gittiyse?”. Nece boş bulunup, “Güllü” der. “Ha anladım”. “Neyi anladın?”. “Güllü’yü soruyon sen. Aha arka arabada”. Selim Ağa ağacın yanında durur. “Selamın aleyküm” der. Neco, “Ooo, Selim ağa, buyur”. Selim Ağa Neco’ya bakar, “Seni tanıdım, bize bir hafta müsaade etmiştin, sağ olasın, sayende dinlendik ve tekrar yola düştük, hayırdır senin ne işin var buralarda”. Güllü arabadan, “Dede?”. Neco Güllü’ye bakar, Dilan güler… “Buyurun, soframız açık”. 
Herkes toplanır, ne varsa hep birlikte yerler. “Hele” der Selim Ağa. “Demin dedim ya, ne işin var buralarda, köyden çok uzaktasın”. Nece, “Sattım tarlayı evi, merayı da, şehre giderim”.  Selim Ağa, “Hadi Güllü yap bir çayda içelim”. Güllü ateşi yakar, çaydanlığı koyar. Güllü, “Biz şehirden kaçarız, sense şehre gidersin…”. Neco ilk defa Güllü’yle konuşma fırsatı yakalamıştır. “Anam, babam, abim tarlaya giderken traktörde kaza yapıp öldüler. Bu kız bana abimin mirası. Ben amcası olurumda, o bana ‘buba’ der”. Güllü Dilan’a sarılır, “Sahi mi kız?  Bu senin baban değil mi?”. Dilan, “Yok benim bubam öldü, bir tek ben kurtuldum, şu sol bacağım sakat kaldı. Ama öyle çok sakat değil, bazen ağrıyor”. Neco, “Şehre gidek, ilk işimiz seni doktora götürmek”. Dilan kızar. “Önlük pabuç da alacağız tabi”. Selim Ağa, “Bu kadar gevezelik yeter, hadi bakalım yola” der. Dört araba yola çıkar. Dilan artık meseleyi anlamış gibi onlar nereye giderse o da arabayı peşlerinden sürer.  Selim Ağa arkadaki arabacıya bağırır, “Kemal sen öne geç, hele biz köylüyle sohbet edelim”. Yan yana sürerler arabaları. Neco arada bir Güllü’ye bakar. Selim Ağa, “Bak” der, “Neco bizde yabana kız verilmez. Biz göçeriz”. Neco utanır. Lafın kendine geldiğini anlar.  Birden Güllü’ye bakıp, “Ya sizin gibi olursa, hep göçerse”. Selim Ağa, Neco’ya bakar, “Olmaz bizde adet odur, yabana kız verilmez, zaten yabanlar da bizden kız almaz”. Neco, “Neden, sevgi aşk buna inanmaz mısınız?”. Selim Ağa “Neco’ya bakar, biz barış insanlarıyız, sevgi doluyuz. Aşkı hepinizden daha iyi biliriz. Onun için olmaz derim. Sonradan pişman olmaktansa…”.  Durur Güllü’ye bakar. Dilan Güllü’yü yanına almıştır, arabada şarkı söylerler. “Bak” der, “Gördün mü? Bizim içimiz sevgi dolu, senin yaban olduğunu bilsek de sevgimiz hiç eksik olmaz, belki ileride…”. Neco birden umutlanır. “Belki ileride…”.  Sağ ol baba” der Neco. Selim ağa, “Hop o kadar değil”…
Az ileride bir köy görünür. “İşte” der Selim Ağa, burada konaklayacağız.  Neco’ya döner. “Her halde sen gideceksin, şehir çok uzakta”. Neco Dilan’a seslenir. “Hadi Dilan gidiyoruz”. Selim Ağa dört kişilik kabilesiyle çadırını açar. Bir gözüyle de Neco’yu takip eder. “Hele sen git, bizde başka yere…”.  Neco ağır ağır yol alır, tepeyi geçince Selim Ağa, “Hadi toplanın”. Kimse ne olduğunu anlamaz. “Ne bakarsınız hadi toplanın, yukarı köye doğru gideriz, tekrar yola çıkarlar”. Neco’nun gideceği istikametin tam tersine giderler. Neco, “Ulan” der, “Beni işlettiler galiba”. Arabaya yatak serer, yatmaya hazırlanır. “Bak sen şu Selim Ağa’ya. Buba dedik, o bizi bıraktı yalnız başımıza”. Dilan uykuya dalmıştır, Neco saçlarını okşar, “Güzel kızım” der, üstünü örter. “Acaba köye dönsek muhtar kalın burada der mi? Ben nasıl köye dönerim. Tüh, neler düşünüyorum”.  
Az ileride, atın üstünde birisi belirir. Neco, selam verir. At üstündeki adam, “Kardaş tek başına ne ediyon burada. Sizinkiler aha şu karşı tepenin oradan gidiyor”. Neco, “Hele ben önlerine nasıl çıkarım, hele bir yol göster ağa”. “Şu tepeyi aşıp ağaçların yanındaki toprak yoldan gidersen onları geçip önlerine çıkarsın”. “Sağ ol” der Neco, Dilan’ı uyandırmadan atı koşar. Yavaşça toprak yoldan ilerler ormanlık alanı geçip bayır aşağı inerken Çingene çadırlarını görür. Ateş yakmış oyun oynuyorlardır. Güllü ateşin etrafında dönüp durup Çingene havası oynuyordur. Sessizce onları geçip yoluna devam eder. Sabahın ilk ışıkları üstlerine vurduğunda Dilan kalkar. Sağa sola bakar, “Buba” der, “Bura kaldığımız yer değil”. Neco yüzünü yıkar, “Doğru burası daha uzak”. Dilan, “Şehre geldik mi?”. Neco, “Gel Dilan” der. “Bak büyük bir kız oldun Dilan”. “He” der Dilan, “Büyüdüm ben”. Duraklar, gök yüzüne bakar. Dilan, “He buba” der. Neco, “Ben aşık oldum Dilan”. “Biliyom, Güllü’ye değil mi? Hele sofrayı kurayım anlatırsın”. Neco dert ortağı gibi her şeyi Dilan’a anlatır. “Bende barış ve sevgi doluyum neden anlamazlar”. Dilan, “Yok, biz ayrı ırktan insanlarız. Ya ben büyüsem, beni bir Çingene istese verir miydin?”. Neco tekrar gök yüzüne bakar, “Sana kıyamam, verirdim sevdikten sonra”. “Olmaz buba, dedim ya ayrı ırkın insanıyız”.  Sende mi böyle düşünüyon Dilan?”. “Yok ben senin gibi düşünüyom da, töreler öyle, onlar kız alıp kız vermez”. Neco, “Lanet olsun törelerine”, ellerini yüzüne kapar gözünden iki damla yaş akar. Dilan, “Ağlama buba, her şey düzelir”. Sanki yetişmiş bir kız gibi konuşuyordur. “Buba köyümüze dönelim. Muhtar Amca yerimizi geri verir”. Neco, “Madem töre böyle, biz de töreyi yeneceğiz, öyleyse İstanbul’a gidiyoruz. Önümüze çıkan ilk kasabada atı arabayı satar yolumuza devam ederiz”. İlk kasabada atı arabayı ve eşyaları satıp bir otobüse binip yol alırlar. Neco’nun aklında hep Güllü, Dilan’ın aklında okul vardır. 
İstanbul’a gelirler. Neco, “Yorulduk Dilan, bu yol yordu bizi bir otel bulalım.  Bu gece orda kalıp yarın bir ev bakalım. Kiralık mı yoksa satılık mı? Nasıl olsa paramız var. Bin liraya eşya ve arabayı sattık. Sana bir kese diktireyim, parayı üstünde taşırsın, bende bize yeteri kadarını alırım. Tamam mı benim güzel kızım…”.  Ağa buba, bak burası otele benziyor”. “Dur hele soralım yoldan geçene, kardaş burada otel var mı?”.  Adam ters ters bakar.  Görmüyon mu bak orada yazıyor, burası otel”. Neco, “Sağ ol kardaş” der. “Gel kızım”. Otelin kapısına gelir, içeri bakar. İçerden, “Buyurun boş yerimiz var” diye bir ses gelir. Neco, “Bize bir oda”. Adam bakar, “Bu kim?”. “Kızım”. “Kimlik alayım”. Neco kimliği uzatır. Adam isimlerini yazar. “İşte sekiz numara”. Odalarına girerler. Neco pencereden otelin dışındaki toprak yola bakar. “Bizim ora gibi de çok kalabalık Dilan”. “Ben duydum bir milyona yakınmış bu şehrin insanı”. Neco “vış, bir milyon ha, vay anasını”.  Biz de geldik”. Neco güler, “İki kişi daha…”.
***
Otele geldiklerinden beri bir haftaya kadar zaman geçmiştir. Neco, “Hadi biraz gezelim” der.  Dilan sevinir, “Gezelim buba”. Yağmur hafif hafif yağıyordur. İnsanların ellerinde şemsiyeler, bazıları naylonu şapka gibi yapıp başına geçirmiştir. “Hele gel Dilan, dün buradan geçerken gördüm, sinema diyorlar.  Bu dışardaki resimli kağıtlar içeride bize canlı gibi görünüyormuş”. Dilan, “Buba” der, “Ya bize saldırırlarsa”. Kapıya gelip iki bilet alırlar. Genç biri elindeki lambayla yer gösterir. On kuruş ister. Neco çocuğa parayı verir. Yerlerine otururlar, tahta sıralar soğuk gibidir. Tam köşede koskoca bir fıçıdan soba vardır. Çocuk sobayı yakar, genç çocuklar boyunlarına bağladıkları sandıklara dizdikleri ay çekirdeklerini bağırarak satarken birden tüm ışıklar söner. Dilan korkudan babasına sokulur. O anda sinemanın perdesinde “Avare” filminin fragmanı gösterilir. “Haftaya” der perdeden gelen ses, herkes alkış tutar. Dilan ağzı açık seyrediyordur filmi, korkusu gitmiş kendini Muzaffer Tema’nın filmine kaptırmıştır. Neco film bittikten sonra Dilan’a, “Haftaya tekrar gelir seyrederiz” der. Dilan keyiften uçuyordur.  
Yavaş yavaş otele gelirler, otelci, “Ne o” der, “Baba kız sinemadan mı?”. Neco, “He” der, “Filmi seyrettik”. Otelci, “Ben o Selman sinemasına gitmem, her yerde Çingene var, bit pire ne istersen var. İlk önce hamama gitseydin keşke gelmeden”. Neco kızar, “Ben” der, “Hiç bite rastlamadım. O insanlarla kaldım, hoş sohbet insanlar. Sen ilk önce kendine bak, milleti kışkırtma”. Dilan amcasına bakar. Neco kızmıştır, “Biz taşınıyoruz, yap hesabı” der. “Hadi Dilan git eşyamızı topla”. Dilan koşarak yukarı çıkar. Bir çıkın içindeki eşyaları sırtına vurur. “Al” der Neco, “Bu otelin parası”. Adam Neco’ya bakar, “Niye kızdın ki kardaş, ben de doğuluyum, oradan tanırım bu Çingeneleri”. Neco, “Yok” der, “Senin gibi doğulu olmaz olsun. Biz kardaşız, doğusuyla batısıyla”. Adam Neco’ya bakar, “Anladım” der, “Sen kafayı yemişsin.  Batıyla kardaşmış. Yakında sen de görürsün kardaşlığı”. 
Hadi Dilan gidelim”.  Dilan, “Hani haftaya filme gelecektik”. “Geleceğiz tabi. Hele bir yer bakalım. Başımızı sokalım”. Aşağıya doğru toprak yoldan ilerlerler. “Bak burada evler var. Gel soralım”. Kiralık yazan gecekondunun yanına gelir kapıyı çalarlar. Biraz sonra kapıda genç bir adam belirir. Neco’ya bakar, “Buyur” der. Neco, “Kiralık yazmışsın ya, onun için”. Genç Neco’ya ve Dilan’a bakar, “Nerelisin” der. Neco, “Nevşehirliyiz”. “Hele şöyle gel bakalım”. Oturur taşın üstüne. “İki kişi misiniz?”. Neco, “Evet iki kişi, kızım ve ben”. “Peki verelim o zaman, kira on beş kuruş”. Neco elini cebine sokar.  Yok” der adam, “Ben sadece kirayı dedim, sahibi burada yok o gelene kadar burada kalın. Kirayı geldiği zaman ona verirsin”. Kapıyı açar, “İşte burası gecekondu. Biraz sıvası gitmiş, tavanı açık kalmış, kapısı kırık”. Neco, “Ben tamir ederim”. Adam, “İyi” der, “Yaparsan kiradan düşerler, ama sahibi gelmeden yapma, boşuna paran gitmesin”. Neco, “Böyle mi kalacağız?  Bari kapı alsaydım”. “Sen bilirsin sahibi biraz terstir, çıkın derse karışmam, altı ay gezer kışın gelir. İşte o zamana kadar çocuklar camları kırarlar”.  Olsun, hele söyle bakalım var mı burada eski eşya kapı satan yer?”.  Adam, Neco’ya bakar, “Ya sadece burada kalın dedik, sen evi mi yapacaksın?”. “Olsun” der Neco, “Kız çocuğumuz var. Böyle kapısız evde oturulmaz”. 
Dilan’la bir at arabası kiralar. İki kapı, muşamba, bir çerçeve, biraz kum ve çimento alıp dönerler. Kapının önüne yanaşır, ilk defa dikkatlice mahalleye bakar. Bir sürü Çingene vardır. Kimi çay demlemiş, kimi kapının önüne uzanmış sohbet ediyorlardır. Dilan, “Bak Çingene mahallesiymiş”. “Olsun daha iyi arkadaş olurlar”. Neco, Dilan’ın başını okşar, “Olsun de mi?”. “He buba olsun”. Kapıyı takar çerçeve yerleştirir. Dilan duvarlara kireç sürer. Ev bitmiştir. Neco, “He kızım işte evimiz, gidek yatak döşek, biraz da kap kacak alalım”. Kapıyı kapatırlar. Beraberce eski eşya satan yere gelirler. Duvarda asılı resmi gösterir. “Buba bak ne kadar Güllü ablaya benziyor”. Neco utanır resme dikkatlice bakar. “Bu ne kadar?” der. Adam, “Satarım da bunu biri çektirdi. Yanda resim dükkanım var. Bir gider, altı ay, kışa doğru gelir. Belki gelir alır diye buraya astım”.  Neco, “Satarsan alırım” der. “Eve asarım kızım da beğendi”. Eskici, “Madem öyle, ver yirmi kuruş al”. Neco, “Çok değil mi?” der. “Çok ama, ya sahibi isterse sonra ne derim?”. “Tamam” der Neco, “On beş kuruşa ver de alalım”.  Adam resmi uzatır. Dilan resme dikkatlice bakar. Başında güllü bir eşarp, sırtında kadife takım elbise, “Vallahi o, Güllü Abla”. Neco, “Bırak şimdi Güllü’yü resmi…”.  
Eşyaları yükleyip eve gelirler. Mahalledeki insanlar yeni taşınanların kim olduğunu merak etmeye başlamışlardır. “Bu bizim Selim’in kiracısı”. “Hadi gidelim bakalım”. Kapıya gelip, “Hoş geldin kardaş” derler.  Neco sevinir, “Hoş bulduk, yeni taşındık da…”.  İyi yapmışsın”, kadınlar içeri bakar. “Ooo, içerisi güzel olmuş, bizde yardım edelim”. “Koş kız çağır Yasin’i, yardım etsin”. Kız koşarak gider. Yasin kızgın kızgın gelir. “Ne oldu ana?”. “Görmüyor musun taşınmış misafirler. Tut su döşeği”. Yasin, “Tam da okey atıyordum”. Hatice kızar, “Başlarım okeyine”. Yasin Dilan’a bakar on beş yaşında vardır. “Hoş geldin” der. Dilan Yasin’in ayağına bakar… Ayağında yırtık bir ayakkabı, üstünde eski bir tişört. Eli yüzü temiz, saçları taralı… Dilan gence, “Hoş bulduk” der. Yasin hemen yatağı kapar içeri taşır. “Nereye?” diye sorar Yasin. Dilan utanır eliyle yüzünü örter, başındaki tülbendi gözlerine kadar çeker. “Buraya der” Dilan. Yasin dışarıda taşınacak ne varsa içeri taşır. 
Neco, “Hadi Dilan, yak bakalım ateşi”. Yeni aldıkları pompalı gazocağını gösterir. Dilan yakmaya çalışır, başaramaz. Yasin, “Öyle değil” der, “İlk önce bu hazneye ispirto dökeceksin, bak böyle”. İspirtoyu gaz ocağının yanındaki yere döker. “Şimdi yakalım” der, “Cebinde sigara ve çakmak vardır”. Anası görür diye Neco’ya, “Dayı çakmak var mı?”. Neco cebindeki benzini ve çakmağı uzatır. İşte şimdi yakacağız. İspirto yanmaya başlar.  Bir yandan Dilan’ı kaçamak bakışlarla süzüyordur. “Bak şimdi kafa ısındı, bu pompayı dolduracağız”. Ve gaz ocağı pompalamaya başlar, ocak yanar. “Gördün mü böyle olacak”.  Dilan çaydanlığı ateşe koyar. Neco, “Bakkala git, bize beş bardak çay şeker al”. Yasin, “Ben alırım” der. Anası “Allah Allah, Yasin bakkala gidiyor olacak iş değil”. Dilan’a bakar, “Kızın mı?”. “He, bana buba der”. Kadınlar, “Babası değil misin?”. Neco, “Sayılırım der”, başından geçeni olan biteni anlatır. Kadınlar üzülürler. Yasin koşarak gelir, “Aha çay, şeker, bardak”. Bir kadın elinde ekmek ve yemekle gelir. “Ev hali taşınmak kolay değil”.  Neco, “Yapmayın”. Kadın, “Ne demek yapmayın, biz de size geleceğiz, tabi kabul ederseniz”. Neco, “Tabi her zaman buyurun gelin”. Dilan duvardaki çiviye resmi asar.  Kadınlar, “A bu bizim Güllü, ne zaman çektirmiş”.  Anlamaz Neco, “Yok” der, “Ben eskicide buldum duvarı süslesin diye. Dilan aldı”. Dilan, “Güzel de mi?” der. “Hele saçları omuzundan aşağı ne güzel duruyor”. 
***
Yasin epeydir kahveyi boşlamıştır, her gün Dilanların evinin önünden geçer olmuştur. Dilan pencereden Yasin’i seyreder. Bazen el bile salladığı olur. Neco bir inşaata başlamıştır. Bazen yorgun argın eve gelir, bir köşeye serdiği döşeğe uzanır. Resme bakıp bakıp iç çeker. “Beni istemediler, ben ne yaptım? Töreleriymiş yere batsın töresi”. Dilan, “Bir şey mi dedin baba?” der.  Kız Dilan eskiden ‘buba’ derdin şimdi ‘baba’ diyorsun”. “He baba şehirli olduk ya ondandır”.  Gülüşürler. Dilan, “Köye gideceğiz de mi? Özledim”. Neco, “Özlenmez mi? Muhtar, arkadaşlar…”. Durur bir sigara sarar. “Anan baban hepsi orada, gideceğiz tabi, biz özgürlüğü seçtik diyeceğiz”.  O anda kapı çalınır, gelen Yasin’dir. “Baba Yasin gelmiş”. “Gelsin hele”. Yasin ağır ağır içeri girer.  Dilan yüzünü örter. Neco, “Dilan Yasin yabancı mı? Koy bir döşek, hele söyle bakalım”. “Ben” der Yasin, “Seninle çalışmak istiyorum, öyle bir iş var mı?”. Neco, “He der çalışacan da ne olacak?”.  Yasin Neco’yla göz göze gelmek istemez, yere bakar. “Biraz çalışacağım askerlik var”. Neco, “Anladım, sonra evleneceksin?”. Yasin utanmıştır, kaçar gibi dışarı fırlar. Neco güler, “Bu Çingene sana aşık galiba”. Bu sefer Dilan utanır, “Aman baba” der… 
Sabah erken saatte Yasin Neco’nun kapısında beklemektedir. Neco, “Ula Yasin eve gitmedin de burada mı kaldın?”.  Yasin utanır, “Olur mu yeni geldim”.  Tekrar resme bakar, “Neco abi sen Güllü’yü nasıl tanıdın?”. “Kimi tanıdım?”. “Güllü’yü diyorum, bu resmi?”.  Ha o mu? Onu eskiciden aldım.  Valla Selim Abi duyarsa…”. Neco, “Selim mi?” der. “Güllü’nün dedesi”. Neco, “Dedesinin adı Selim mi?”. Birden, “Yoksa Selim Ağa mı?”. Yasin, “He Selim Ağa”.  Yani bu resimdekinin dedesi Selim Ağa mı?”. Yasin, “He” der. “Bu kadar tesadüf olamaz”. “Neyin tesadüfü” “Boş ver”. Neco kendi kendine düşüncelere dalar. “Acaba o mu yoksa tesadüf mü?”.
Yasin o akşam yolda Dilan’la karşılaşır. Bakkalın yanında Dilan’a sorar. “Dilan kaç yaşındasın?”. Dilan hemen cevap verir. “Bu sene on yedi”. Yasin şaşırır, “Yok ya” der, “On yedi ha, ben seni on dört on beş sanıyordum”.  Dilan utanıp oradan hızlıca uzaklaşır. Kulak misafiri olan bakkal, “Yasin bu kız sana aşık, baksana nerdeyse on dokuz diyecekti”. Yasin, “Yok dayı merak ettim de ondan sormuştum”. Bakkal güler, “Zaten bütün evlilikler merakla başlar”. “Hadi bakalım hayırlısı”.
*** 
Yaz biter. Havalar soğumaya başlar. Yasin koşarak gelir. “Neco dayı!”. Neco, “Ne oldu Yasin?”. “Valla bilmem evin sahibi geliyor”. Neco, “Gelsin” der. “Gelsin mi?” der Yasin. “Sizi çıkarır”. Neco, “Ne edelim çıkarırsa başka yere gideriz. Yok öyle deme dayı başka yer olur mu?”. Yandan Dilan’a bakar. “Buralarda bir yer buluruz”. “Söyle bakalım nasıl bu adam?”. Yasin atıp tutar, “Yabancım değil, ben konuşurum onunla”. Gülerek Dilan’a bakar. Dilan, “Konuşsun baba belki yardımı olur”. Yasin, “Olmaz mı?” der. “Beni hiç kırmaz, ne de olsa onun torunuyum”. Neco, “Yapma ya” der, “Ne zaman gelir?”. “Aha göründüler işte”. 
Tüm Çingeneler karşılamaya çıkarlar. En önde Selim Ağa, arkasında Güllü geliyordur. Neco elleriyle gözlerini ovalar, “Olamaz, hakikaten o bu Selim Ağa”. Selim Ağa, “Güllü bak burada kim var”. Güllü, “Gördüm dede”.  Burada ne işi var”. Neco, “Buraya taşındım” der. Selim Ağa, “Buraya mı?”. “He işte bu viraneye”.  Selim Ağa köpürür, “Virane dediğin benim evim”. Neco pot kırdığını anlar, “Öyle demek istemedim. Çocuklar her yeri kırmıştı, bende tamir ettim, altı aydır buradayım, kira almadılar evin sahibine verirsin dediler”. “Kim dedi” bunları. “Ben dedim” dede. “İyi öyleyse otursun”. Güllü Neco’ya yaklaşıp, “Hoş gelmişsin” der. Neco, “Evet hem de ne hoş geldim”. “Bir bakalım eve neler yapmışsın”. Evin içine bakar Selim Ağa, her yer kireçle boyanmıştır, Dilan içerisini çok güzel döşemiştir. “Ha iyi” der, birden duvardaki Güllü’nün resmini görür. “Bunu nereden buldun?”. “Eski eşya satan adam sattı”. “Tüh namussuz nasıl satar resmi”. Güllü, “Giderken çektirmiştim”. Yandan Neco’ya bakar.  Selim Ağa, “Yarın sorarım o dürzüye nasıl satar emanet malı”. Birden Neco’ya döner, “Ulan sen bela mısın? Ta Nevşehir’den kalkıp gel benim evi tut!”.  Neco vallahi bilmiyordum. “Resmi de görmedin mi? Kimse söylemedi mi?”. “Yok” der, “Kimse söylemedi”. “Ver şu resmi”. Duvardan söker alır. Neco üzülür. O anda Yasin gelir, “Dede” der, uzanır elini öper. Güllü Yasin’e sarılır. “Şimdi yorgunum sonra konuşuruz”.  Güllü’yle Selim Ağa çıkıp giderler.  
***
Akşam yemek saatinden sonra Yasin Neco’ları ziyarete gider. Güllü Yasin’in peşinde gelir ama içeri gelmez. Açık pencerenin arkasında içeride konuşulanları dinlemeye başlar. Neco Yasin’e sorar, “Selim Ağa Hakikaten deden mi?”. “He” der dedem. “Güllü’de ablam”. “Yok ya, ablan ha, gel hele şöyle otur”. Yasin şaşırır, “Oturayım mı?”. “Hele otur şöyleDilan bize çay koy kızım”. İkisi birlikte çaylarını içerken Neco, “Yasin” der, “Ben ablana vuruldum”. Yasin, kızarak “Ben de senin kızına vuruldum” diye yanıtlar. Dilan kıpkırmızı olur, Neco’nun kızacağını zannettiği anda Neco güler, “Sevgiyi bilirim” der. “Bende kalkıp Güllü için ta nerelerden nerelere geldim”. Dışarıda onları dinleyen Güllü birden içeri girer, “Ben sana söz vermedim, sevmişsen kendin sevdin, öyle olur olmaz her yerde adımı kullanma”. Neco kıpkırmızı olur!




1 yorum:

  1. kaleminize sağlık, çok beğendim. ama yarım kalmış gibi sanki...

    YanıtlaSil