23 Mart 2015 Pazartesi

Çeribaşı Akmaca: Kamil Ağabey 2

Şair, yazar ve Kağıthane Romanları Çeribaşısı Cemil Akmaca'nın "Kamil Ağabey" başlıklı öyküsü ikinci bölümüyle devam ediyor. İlk bölümde günlük hayatlarından bir kesit izlediğimiz demirci Roman ailesi şimdi göç yollarına düşüyor:

“Kamil kızar hep beni de büle vurursun, abe aç yatmasını isteyen kim?  Ben derim ki bu işte hayat yok gidelim şehre. Açayım bir dükkâncığız gelsin paracıklar”. Hatice “He iyi dersinde ne iş yapacağız? Abe şehre gitmeye bile paramız yok”. “Abe ne şapşal karısın, ne edeceğiz bu kadar takımı satarız. Yaparım bir bisiklet dükkânı”.  Hatice “Abe sen eski kafalara mı gidersin? Dükkân açacakmış, abe altı liracık borcumuz vardır dük

kâna. Onu düşünsene!”. Kamil “Yaşar gel hele, senle bir iş yapacağız. Abe şu eşeğin semerini tak gidelim. Bu takımları satalım, bak paraya para demeyeceğiz”.

Kamil ağa semer takılan eşeğe örsü ve körükleri yükler. Hatice arkalarından “Satamayıp döneceksiniz, bu demirleri de size yaptıracağım”. Yaşar önde, Kamil arkada yola çıkarlar. Yaşar “Abe kamil ağa alır mı bakkal bunları”. “Alır alır”. Akşama doğru bakkalın önüne gelirler. “Abe Yaşar alasın hayvanın üstünden örsü de rahatlasın hayvancığız”. İkisi örsü yere koyar, “Abe tut şu körüğü de…”. Onu da yere bırakır, hayvan rahatlar. “Şu çeşmeden biraz su getir de hayvancığız biraz rahat nefes alsın”. Bir teneke su doldurup getirir. “İşte şimdi o bakkalla konuşalım”. 

İki dakikada bakkalla anlaşır, “Al” der, “Bu körük, bu örs; takımlar çadırda. Akşama gel, yükle”. Adam körüğe bakar, “Abe Kamil bu körüğün hava yeri patlak”. Kamil eliyle yırtık yeri tutar. “Abe yoktur bir parça, deri yapacaktım…”. Bakkal bakar bakar, “Madem gidersin altı kuruş borcun var, başka da varsa benden sana helal olsun”. “Abe hepsine yetmiş lira veririm, eşek de dâhil”. “Abe sen kafayı yemişsin eşek elli lira, yapar takımlarla birlikte yüz on liraya veririm, işine gelirse…”. “Abe Yaşar, koy örsü, yandaki demirciye gidelim, o bari eşeği almaz…”. Tam yüklerken “Hele dur altı liranı keser, yüz dört lira veririm”.  “Yuh” der Kamil “Borcunu helal ettin ya”. Bakkal duraklar, Kamil ağa “Abe dedin ya helal olsun,    bir daha mı istersin”. Bakkal “Al yüz on lira”, verirken sadece elli lirayı uzatır,  “Gerisini de takımları alırken” der. Kamil “Oldu akşama gel bak, taşınırız sonra beddua etmeyesin”. “Adam dur ben de geliyorum”.

At arabasını koşar, “Hadi hep beraber gidelim”. Yaşar’la Kamil arabaya kurulur, “Dur hele eşekle helalleşeyim, belki bir daha görmem, çok çilemi çekti”. Eşeğin yanına gelir, sarılır. “Affet seni getiremem”. Bakkal “Hadi geç kalacağız” der. Çadıra gelirler, Hatice  “Abe nerde bu eşek onu da mı bıraktın?”. “Abe dur bırak eşeği, al” der “takımlar burada”. Adam takımları yükler, Yaşar “Kamil abi bu demirler ne olacak?”. “Dur hele bakkal gitsin onu da demircilere satarız, elli kilo var”. Takımlar yüklenir,  Kamil kalan parasını alır tam giderlerken “Abe şimdi de demir arayacaksın, nereden bulacaksın, bende dümdüz demirler var, on beşe satayım sen al”. Bakkal “Hani nerde demirler?”. Kamil çadırın arkasında çalı çırpıyla örttüğü demirleri gösterir. “Aha burada hani borç almıştım ya, o parayla almıştım”. Adam Kamil’e bakar: “Tamam ulan ne üç kâğıtçı adamsın. Sakladın değil mi?”. “Abe ne saklaması, bak hepsi yep yeni”. Çalmasınlar diye bir hafta önce koymuştum. Yaşar kıs kıs güler. Hatice “Ulan Kamil o odun kafana iyi gelmiş”. 

Adam demirleri de yükler, “Hadi” der “Hoş çakalın”.  “Abe koy çayı, abe nasıl koyayım, sattın ya kömürleri körüğü”. “Tüh” der Kamil, “Aklımdan gitti, hadi sırtlanalım eşyaları, yola çıkalım. Bakarsın bir traktör gelir bineriz”. Hatice üç beş eşyayı çıkın yapar, “Al” der Yaşar’a, “Abe başka ne var”. “Hadi gidelim biraz şehirli olalım”.  Yaşar “Ben gelmeyeceğim dayı, oralarda yapamam, nasıl kira vereceğim, yok ben bu çadırda kalırım”. Hatice kızar “Abe dilin ne der burada kalacakmış, baksana bizden başka kimse yok. Bir ay sonra kar boran olacak. Hadi sen bizim kardeşimizsin”. Bunları derken Kamil’e bakar, Kamil “Sus seni yalnız adam, burada kurtlar mı yesin seni? Hadi kap bakayım sahanları,  ölmeyeceğiz ya, ölürsek de hep birlikte! Ben Kamil arkasında adam bırakıp gitti dedirtmem”. Hatice “Hadi Yaşar kardeş, yürü bakalım”. 

Çadırı o halde bırakıp yola çıkarlar. Hatice “Abe Kamil kapıyı kapamayı unuttuk”, Kamil durur, “Doğru” der “Koş yaşar kapıyı kapa da fareler girmesin”. Yaşar çıkını yere bırakır tam giderken Kamil gülmeye başlar, “Abe şapşal ne kapısı hadi şaka yaptık”. Hatice “Nereye gideceğiz?”. Kamil “Abimin yanına”. “Ne yine mi? Abin daha önce kovdu ya bizi”. “Öyle deme çok zaman geçti, özlemiştir bizi, değil mi Yaşar?”. Yaşar “Vallahi beni özlediğini zannetmem, beni de kovmuştu”. Kamil “Sizler ben ne dersem ‘Kamil haklı’ diyeceksiniz, bak orada ne güzel karşılanacağız, oraya gidelim bisiklet tamircisi açacağım”. Hatice’ye bakar. Hatice suskundur. Yanına yaklaşır, elini omuzuna atar. Hatice Yaşar’dan çekinir, Kamil “Niye kaçıyorsun, o bizim oğlumuz”. Hatice “Olsun” der, “Sen eline koluna sahip ol”. 

Yaşar bağırır, “Dayı bir traktör geliyor”. “Oh be der kurtulduk bu yaban elden”. Traktörün önüne geçer. “Abe bizi de götüresin”. Adam bakar, “Gelin” der. Sohbet ede ede giderler. “Ağa geldik”, “Sağol kardeş”. Römorktan inerler. Hatice “Abe burada ne yapacağız,  hani Roman semtiydi?”. “Hele gel” der Kamil, “Abime gidelim”. Abisi Kamil’den daha kalıplı, göbekli birisidir, o kadar ki yolda görsen Kamil’in akrabası sanmazsın. 

Muzaffer karısı Elmas’la kapının önünde elek yapıyordur.  Her taraf küçük büyük eleklerle kaplıdır. Kamil’i görünce sarılır, “Abe neredeydiniz iki yıldır, yok oldunuz”. Kamil abisine sarılır, “He” der “Kovduğundan beri iki yıl oldu. Ama işlerim düzeldi param da var. Bir ev tutacağım”. Muzaffer Yaşar’a bakar, “Bu şoparda mı sizinle?”. Yaşar Muzaffer’in elini öper, “He abi bizle”. Kafasını tutar, “Aha” der “Ta buraya bir sopa vurdu, öldüm, ‘Allah’ dedim”. Hatice “Abe sus, hem suçlu hem de haklısın”. Elmas Kamil’e sarılır, “Abe niye gittiniz?”. Muzaffer’in ufak kızı gelir, “Amca” der sarılır. “Hadi” der Hatice, “Ev bakalım”. Muzaffer “Ne demek ev bakalım, hele bu akşam kalın yarın bakarız, zaten bizim Çingenelerin çoğu da taşındı”. Kamil “Taşındı mı nereye?”. “İstanbul’a, belki biz de gideriz”.  Kamil “Abi ne diyorsun? Ben burada bisiklet dükkânı açacağım”. Yandan Hatice ve Yaşar’a bakar. “Abe bin lira param var”. Hatice susar, “Ulan” der kendi kendine “Ne üçkâğıtçı su adam”. Yaşar “He” der “Kamil abi çok çalıştı, ben de yardım ettim, bir dükkân açacağız”. Muzaffer “Yok ya o kadar paran varsa, buradan üç dört tane ev alırsın, dükkânda açarsın”. “Yok” der Kamil, “Belki burada yapmam da İstanbul’a giderim”. Muzaffer “Valla iyi dersin, oranın müşterisi çoktur, orda iyi elek satarım”. Hatice kalkar, “Ben” der “Yemeklik alayım”, Kamil elini cebine atar bir lira uzatır. “Al bir şeyler, bir de şarap al”. Hatice bakkalın yolunu tutar.

Yemekten sonra Hatice “Kamil bana üç binlik versene şurada bir kıyafet gördüm”. Kamil elini cebine atar, “Al” der “Bir binlik daha uzatır”. “Bize bir şeyler al, ha gelirken Yaşar’a da iyi bir pantol al. O yırtık çorapları da ayakkabıları da atsın”. Hatice “He anladım” der. O gün Muzaffer “Ya Kamil ben de diyorum ki buradaki evi satalım İstanbul’a Çukur Bostana gidelim, orada tanıdıklarımız var, Osman orada, Salih orada, oraya gidelim”. Kamil “Yok abi sana evi sat diyemem, bizim yolumuz İstanbul, gelirsen kendin sat gel ya da ben önce gideyim arkamdan evi tarlayı satıp gelirsin”. 
Hatice eski elbisesini bir kâğıda sarıp, yenisini giymiştir. İçeri girer,  Yaşar’a sadece bir kara lastik alınmıştır, geri kalan parayı tekrar Kamil’e verir. “Abe ben demedim mi şu Yaşar’a bir pantol alasın diye”. Tekrar aynı paradan bir teklik daha verir. “Al” der Yaşara “Git temiz bir pantol al”. Yaşar parayı alıp gider,  akşama doğru yere yatak atılır. Muzaffer “Hele kadınlar bir yana sende benim yanıma”. Kamil ağa “Sen çok horluyorsun” diye homurdanır. Hatice güler, “Ulan” der “Sen de yatacak yeri buldun da horultusunu düşünüyorsun”. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder